Birinci Başkanlık Mesajı, Mayıs 2013
İtaat Nimetler Getirir
Hakikatin bilgisi ve en önemli sorularımız için verilen yanıtlar Tanrı’nın emirlerine itaat ettiğimizde gelir.
Sevgili kardeşlerim, bu sabah sizlerle beraber olmaktan dolayı çok minnettarım. Size hitap etme ayrıcalığı ile karşınızda dururken sizden inancınızla ve dualarınızla beni desteklemenizi diliyorum.
Asırlar boyunca, erkek ve kadınlar huzuru ve mutluluğu nasıl elde edebileceklerinin yanı sıra bu ölümlü hayatı ve bu hayattaki konumları ve amaçları ile ilgili bilgi ve anlayışı araştırdılar. Her birimiz böyle bir arayış içerisindeyiz.
Bu bilgi ve anlayış bütün insanlık için mevcuttur. Ebedi olan hakikatler bu bilgi ve anlayışı kapsamaktadır. Öğreti ve Antlaşmalar’da 1. bölüm, 39. ayette şunu okuruz: “İşte ve bakın, Rab’bin Tanrı olduğunu görün ve Ruh buna tanıklık eder ve bu tanıklık doğrudur ve hakikat sonsuza dek sürekli kalır.”
Ünlü bir şair şöyle yazmıştır:
Gökler dağılsa ve yeryüzünün kaynakları yok olsa bile,
Hakikat, var oluşun özü, en kötü şartlara dayanacaktır,
Hakikat ebedidir, değişmez, sonsuza dek sürer.1
Bazı kişiler, “Böyle bir hakikat nerede bulunur ve onun nasıl farkına varırız?” diye sorabilir. Peygamber Joseph Smith aracılığıyla Kirtland, Ohio’da, Mayıs 1833’te verilen bir vahiyde Rab şöyle bildirdi:
“Hakikat bir şeyin şimdi, geçmişte ve gelecekte olan bilgisidir…
“Hakikatin Ruhu Tanrı’dandır…
“Ve hiç kimse O’nun emirlerini tutmadıkça tamamını alamaz.
“[Tanrı’nın] emirlerini tutan kişi hakikatte yücelip her şeyi bilene kadar hakikati ve ışığı alır.”2
Ne görkemli bir vaat! “[Tanrı’nın] emirlerini tutan kişi, hakikatte yücelip her şeyi bilene kadar hakikati ve ışığı alır.”
Sizin veya benim, sevindirici haberin tamamının iade edildiği bu aydınlanmış çağda, hakikati bulmak için keşfedilmemiş denizlere açılmamızı ya da işaretsiz yollarda yolculuk etmemizi gerektiren hiçbir sebep yoktur. Sevgi dolu Cennetteki Baba yolumuzu belirlemiş ve güvenilir bir kılavuz olan itaati de temin etmiştir. Hakikatin bilgisi ve en önemli sorularımız için verilen yanıtlar Tanrı’nın emirlerine itaat ettiğimizde gelir.
Hayatımız boyunca itaat etmeyi öğreniriz. Çok küçük olduğumuz zamanlardan başlayarak, bize bakmakla sorumlu olanlar güvenliğimizi sağlamak için talimatlar ve kurallar koymuşlardır. Eğer bu tür kurallara tamamen itaat etseydik hayat hepimiz için daha kolay olurdu. Fakat çoğumuz tecrübelerimiz sayesinde itaat etmenin hikmetini öğreniriz.
Ben büyürken, ailem her yaz temmuz ayının başından eylül ayının başına kadar Utah’taki Provo Kanyonunda, Vivian Park’taki kulübemizde kalırdı.
Kanyondaki tasasız o günlerdeki en iyi arkadaşlarımdan biri Danny Larsen’dı ve onun ailesinin de Vivian Park’ta kulübeleri vardı. Her gün o ve ben, derede ve ırmakta balık tutarak, taş ve diğer hazineleri toplayarak, dağ yürüyüşü yaparak, tırmanarak ve adeta her günün, her saatin, her dakikanın tadını çıkararak, bu çocuk cennetinde dolaşırdık.
Bir sabah Danny ve ben, kanyondaki bütün arkadaşlarımızla beraber o akşam kamp ateşi yakmak istediğimize karar verdik. Hepimizin beraber toplanabileceği yakın bir alanda kendimize bir yer açmamız gerekiyordu. Alanı kaplayan haziran ayı çimleri kurumuş ve dikenli olmuştu ve bizim amacımız için alanı elverişsiz hale getirmişti. Büyük, yuvarlak bir alanı açmayı planlayıp uzun çimleri koparmaya başladık. Tüm gücümüzle asılıp çektik ama koparabildiğimiz tek şey bir avuç inatçı otlardı. Bu işin bütün gün süreceğini gördük; zaten enerjimiz ve hevesimiz de azalmıştı.
Ardından düşündüğüm şey benim sekiz yaşındaki aklıma gelmiş mükemmel bir çözümdü. Danny’e dedim ki, “Yapmamız gereken tek şey bu otları ateşe vermek. Otların arasında daire büyüklüğünde bir alanı yakalım!” Danny hemen kabul etti ve birkaç kibrit getirmek için kulübemize koştum.
Sekiz yaşında kibrit kullanmak için iznimiz olduğunu düşünenleriniz varsa, şunu açıkça belirtmek istiyorum ki hem Danny’e hem de bana yetişkin gözetimi olmadan kibrit kullanmak yasaklanmıştı. Her ikimiz de ateşin tehlikeleri konusunda defalarca uyarılmıştık. Fakat ailemin kibritleri nerede sakladığını biliyordum ve o alanı açmamız gerekiyordu. Aklıma ikinci bir fikir gelmeden, kulübemize koştum ve birkaç kibrit tanesini çıkardım ve hiç kimsenin beni görmediğinden emin olmak istedim. Kibritleri ceplerimden birisine çabucak sakladım.
Danny’e doğru koştum ve heyecanlıydım çünkü cebimde problemimiz için bir çözüm vardı. Ateşin sadece isteğimiz kadar yanacağını ve sonra sihirli bir şekilde kendiliğinden söneceğini düşündüğümü hatırlıyorum.
Bir kayanın üzerinde kibriti yaktım ve kurumuş haziran çimlerini ateşe verdik. Çimler sanki benzine batırılmışçasına tutuştu. İlkönce Danny ve ben otların kaybolduğunu gördüğümüzde çok heyecanlandık ama ateşin kendiliğinden sönmeyeceği hemen belli oldu. Ateşi durdurmak için yapabileceğimiz hiçbir şeyin olmadığının farkına vardığımızda panikledik. Tehlikeli alevler dağ yamacındaki yabani çimleri yakmaya başlamış ve çam ağaçları ile önündeki her şeyi tehlikeye atmıştı.
En sonunda yardım istemek için koşmaktan başka bir seçeneğimiz yoktu. Vivian Park’taki müsait kadın erkek herkes alevleri söndürmek için ellerinde ıslak çuvallarla ileri geri gidip yere vurarak alevleri söndürmeye çalıştılar. Saatler sonra ateşten geri kalan közler de söndürüldü. Asırlık çam ağaçları ve aynı zamanda alevlerin er ya da geç ulaşabileceği evler de kurtarılmıştı.
Danny ve ben o gün çok önemli dersler öğrendik; özellikle itaatin önemini.
Fiziksel güvenliğimizi sağlamaya yardımcı olan kurallar ve yasalar vardır. Aynı şekilde Rab, ruhsal güvenliğimizi sağlamaya yardımcı olan talimatlar ve emirler vermiştir ki böylece genelde tehlikeli olan bu ölümlü hayatı başarıyla geçebilelim ve Cennetteki Babamız’a en sonunda dönebilelim diye.
Yüzyıllar önce hayvanları kurban etme geleneğini abartan bir nesle Samuel cesurca şunu demiştir: “Söz dinlemek kurbandan, sözü önemsemek de koçların yağlarından daha iyidir.”3
Bu düzenleme döneminde Rab, Peygamber Joseph Smith’e vahiyle Rab’bin insanlardan yüreklerini ve istekli olmalarını talep ettiğini bildirdi; istekli olanlar ve itaat edenler bu son günlerde Siyon topraklarının iyi ürünlerini yiyeceklerdir.”4
Eski ve çağdaş bütün peygamberler itaat etmenin kurtuluşumuz için önemli olduğunu biliyorlardı. Nefi, “Gidip Rab’bin emrettiği işleri yapacağım”5 diye açıkladı. Başkaları inançlarında ve bağlılıklarında bocalamalarına rağmen Nefi asla bir kere de olsa Rab’bin kendisinden istediği şeyleri yapmayı ihmal etmedi. Sonuç olarak tahmin edilemeyecek kadar çok nesil kutsandı.
İbrahim ve İshak’ın hikayesi itaat etmenin ilham verici bir öyküsüdür. Tanrı’nın emrine itaat ederek sevgili İshak’ını kurban olarak sunmak amacıyla Moriya bölgesine götürmek İbrahim için ne kadar acı ve zor olmuştur. İbrahim’in kararlaştırılmış yere doğru seyahat ederken yüreğindeki ağırlığı anlayabilir miyiz? İshak’ı bağlayıp onu sunağa yatırdığında ve onu öldürmek için bıçağı eline aldığında, eminim çektiği acılardan dolayı vücudu perişan bir durumdaydı, zihni ise işkence çekiyordu. Sarsılmaz bir inançla ve Rab’be olan tam güveniyle Rab’bin emrini dinledi. Meleğin sesi o kadar görkemliydi ki bu İbrahim’i ne kadar da mutlu etmiştir: “Çocuğa dokunma; ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin.”6
İbrahim denenip sınandı ve bağlılığından ve itaatkarlığından dolayı Rab ona şu görkemli vaadi verdi: “Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin.”7
Böyle dramatik ve yürek parçalayan bir şekilde itaatkar olduğumuzu kanıtlamamız bizden istenmese de itaat etmemiz bizden istenir.
Başkan Joseph F. Smith Ekim 1873’te şunu bildirdi, “İtaat etmek cennetin birinci yasasıdır.”8
Başkan Gordon B. Hinckley şöyle demiştir: “Son Zaman Azizlerinin mutluluğu, Son Zaman Azizlerinin huzuru, Son Zaman Azizlerinin gelişimi, Son Zaman Azizlerinin refahı ve bu insanların ebedi kurtuluşu ve yücelişi Tanrı’nın… öğütlerine itaat etmekte yatar.”9
İtaat peygamberlerin niteliğidir; asırlar boyunca onlara güç ve bilgi sağlamıştır. Bu güç ve bilgi kaynağının bizim hakkımız olduğunu fark etmemiz bizim için de önemlidir. Tanrı’nın emirlerine itaat ettiğimizde, bu şeyler her birimiz için her zaman mevcut olacaktır.
Yıllar boyunca özellikle sadık ve itaatkar olan sayısız insan tanıdım. Onlar sayesinde kutsandım ve ilham aldım. Sizlerle böyle iki kişi hakkında bir hikaye paylaşmak istiyorum.
Walter Krause, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Almanya diye bilinen ülkede ailesiyle birlikte yaşayan Kilise’nin sadık bir üyesiydi. O zamanlarda dünyanın o bölgesinde özgürlük olmadığı için yaşadığı zorluklara rağmen Kardeş Krause, Rab’bi seven ve O’na hizmet eden bir kişiydi. Bağlılıkla ve özenle ona verilen her görevi yerine getirirdi.
Diğer bir kişi, Macaristan asıllı Johann Denndorfer, Kilise’ye Almanya’da katılmıştı ve 17 yaşındayken 1911 yılında orada vaftiz olmuştu. Bunun üzerinden çok uzun zaman geçmeden Macaristan’a geri döndü. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra memleketi Debrecen şehrinde fiilen esir kaldı. Özgürlük Macaristan halkından da alınmıştı.
Kardeş Walter Krause, Kardeş Denndorfer’i tanımıyordu ve onun ev öğretmeni olması ve onu düzenli bir şekilde ziyaret etmesi için kendisine bir görev verildi. Kardeş Krause ev öğretmeni yoldaşını aradı ve ona şöyle dedi: “Kardeş Johann Denndorfer’i ziyaret etmemiz için bize bir görev verildi. Bu hafta benimle gelip onu görmek için ve ona bir sevindirici haber mesajı vermek için müsait misin?” Ve sonra “Kardeş Denndorfer Macaristan’da yaşıyor” diye ekledi.
Şaşkın yoldaşı, “Ne zaman yola çıkıyoruz?” diye sordu.
“Yarın” diye yanıt geldi Kardeş Krause’dan.
“Ne zaman eve geri döneriz?” diye sordu yoldaşı.
Kardeş Krause, “Oo, tahminen bir hafta içinde, eğer geri dönersek.”
İki ev öğretmeni olan bu yoldaşlar, Kardeş Denndorfer’i ziyaret etmek için yola çıktılar; Almanya’nın kuzeydoğu bölgesinden Debrecen, Macaristan’a trenle ve otobüsle yolculuk ettiler; uzun bir yolculuktu. Kardeş Denndorfer’in savaştan bu yana ev öğretmenleri olmamıştı. Şimdi, Rab’bin bu hizmetkarlarını gördüğünde, geldiklerinden dolayı çok minnettar oldu. İlk önce onların elini sıkmayı istemedi. Bunun yerine odasına gitti ve küçük bir dolaptan içinde yıllarca biriktirdiği ondalığının olduğu bir kutuyu çıkardı. Ondalığını ev öğretmenlerine uzattı ve şöyle dedi: “Şimdi Rab’be borçlu değilim. Şimdi Rab’bin hizmetkarlarının ellerini sıkmaya layık olduğumu hissediyorum!” Kardeş Krause bana daha sonra, yıllardan beri Kilise ile irtibat kuramayan bu sadık kardeşin itaatkar bir şekilde ve devamlı olarak ondalığını ödemek için kıt maaşının yüzde 10’nu ayırdığını düşündüğünde tarif edilemez bir şekilde duygulandığını söyledi. Ondalığını ödeme ayrıcalığının ne zaman ya da nasıl olacağını bilmeden parasını biriktirmişti.
Kardeş Walter Krause dokuz yıl önce 94 yaşında vefat etti. Hayatı boyunca bağlılıkla ve itaatkarlıkla hizmet etti ve bana ve onu tanıyan herkese ilham kaynağı oldu. Kendisine yapması için vazifeler verildiğinde asla sorgulamadı, asla homurdanmadı ve asla mazeret aramadı.
Kardeşlerim, bu hayatın büyük imtihanı itaat etmektir. “Tanrı’ları Rab’bin onlara emrettiği her şeyi yapıp yapmayacaklarını görmek için onları bu şekilde deneyeceğiz, dedi Rab.”10
Kurtarıcı şunu bildirdi: Benim elimden nimet isteyen herkes bu nimet için kararlaştırılmış yasaya ve yasanın koşullarına dünyanın kuruluşundan önce tayin edildiği gibi uyacaktır.”11
Kurtarıcımız’ın gösterdiği itaatkarlık örneğinden daha iyi bir örnek yoktur. Pavlus, O’nun hakkında şunu söyledi:
“Oğul olduğu halde, çektiği acılarla söz dinlemeyi öğrendi.
“Yetkin kılınınca, sözünü dinleyen herkes için sonsuz kurtuluş kaynağı oldu.”12
Kurtarıcı kusursuz bir hayat yaşayarak, Kendisine verilen kutsal görevi onurlandırarak Tanrı’ya olan içten sevgisini gösterdi. Asla kibirli değildi. Asla gururlanıp böbürlenmedi. Asla vefasız olmadı. Her zaman alçakgönüllüydü. Her zaman samimiydi. Her zaman itaat etti.
Hilelerin ustası İblis tarafından ayartılmasına, 40 gün, 40 gece oruç tutmaktan fiziksel olarak zayıf düşmesine ve aç olmasına rağmen, kötü olan tarafından İsa’ya en cazip ve en kışkırtıcı tekliflerde bulunulmasına rağmen, O doğru olduğunu bildiği şeylerden sapmayı reddederek itaatkarlığın ilahi bir örneğini bize gösterdi.13
“Terinin toprağa düşen kan damlalarını andırdığı…”14 öylesine bir acıya dayandığı Getsemani’deki ıstırapla yüzleştiğinde, şunu söyleyerek itaatkar Oğul örneğini gösterdi, “Baba, senin isteğine uygunsa, bu kaseyi benden uzaklaştır. Yine de benim değil, senin istediğin olsun.”15
Kurtarıcı ilk Havarilerine verdiği gibi size ve bana da şu talimatı verir: “Ardımdan gelin.”16 İtaat etmeye hevesli miyiz?
Karmaşık ve değişken bir dünyanın zorluklarıyla yüzleşmek için bugün araştırdığımız bilgi, özlem duyduğumuz yanıtlar ve arzu ettiğimiz güç Rab’bin emirlerine isteyerek itaat ettiğimizde bizim olabilir. Rab’bin sözlerinden bir kere daha alıntı yapıyorum: “[Tanrı’nın] emirlerini tutan kişi hakikatte yücelip her şeyi bilene kadar hakikati ve ışığı alır.”17
İtaatkar olanlara vaat edilen zengin ödüllerle kutsanabilmemiz benim aciz duamdır. Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in adıyla, amin.
Telif Hakkı © 2013 Intellectual Reserve, Inc. Her hakkı saklıdır. Almanya’da basılmıştır. İngilizce onayı: 6/12. Tercüme onayı: 6/12. First Presidency Message, May 2013 sayısının tercümesidir. Turkish. 10665 186